Please assign a menu to the primary menu location under menu

kampçılık

Dağcılık

Dağcılık nedir ?

20180725_171908

“Dağcılık özgürlüğün en mücadeleci yanıdır, manzaraya zirveden bakmak bu yüzden başkadır “

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

Yaşamayan bilmez saatlerce, günlerce  uğraştıktan sonra, çok zorlu süreçleri ve engelleri geçip hedefe ulaşarak, zirvede oturup, etrafı zirveden seyretmenin verdiği mutluluğu , tarif edilemez bir duygudur.

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

Dağcılıkta zirveye çıktıktan sonra, başarıya ulaştıktan sonra alkışlayanınız olmaz. Dağcılık spordan ziyade vazgeçilemeyen bir  tutkudur ,aşktır. İnsana mücadele gücü verir. Karşılıksız yardımlaşmayı öğretir. İnsanda bir şeyi başarma duygusunu en iyi hissettiren spordur. İnsana başka hiçbir sporda yada bedensel aktivitede olmadığı kadar yüksek derecede bir özgüven verir. 

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

İnsanları dağlara çeken en önemli etkenler merak ve keşfetme duygusudur. Dağda ilerlerken sürekli olarak bir adım sonra neyle karşılaşacağınızı düşünürsünüz. İlerdeki tepenin arkasında veya zirvede karşılaşacaklarınızı düşünmek sizi devamlı ileri gitmeye zorlar. Attığınız her adım, çıktığınız her zirve sizin için bir keşiftir; oraya ilk ulaşan siz olmasanız bile !

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

Dağdayken doğanın sunduğu güzelliklerin de tadına varırsınız. Temiz dağ havasının, her zamankinden daha yakın gözüken yıldızların, heykel tıraş elinden çıkmış gibi duran kaya ve buz oluşumlarının ve ayaklarınızın altında deniz gibi uzanıp giden bulutların. Her adımda karşınıza başka bir mükemmellik çıkar. Dağdan şehre geri dönerken zihninizin her zamankinden daha berrak olduğunu fark edersiniz. Fiziksel açıdan yorulsanız bile zihinsel açıdan dinlenmiş olarak şehre dönersiniz.

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

Dağcılığın en güzel taraflarından birisi de kalıcı dostluklar sağlamasıdır. Kişi dağdayken yanında zor şartlarda yardımına koşan birileri mutlaka vardır. Dağda kişi gerçekte neyse odur. Bu da dağcının partnerlerini bütün çıplaklığıyla tanımasını sağlar. Bir insanı dağa götürmek onu tanımanın en kestirme yoludur.

Gezgin Dağcı Ömer YavuzDağcılık birçok insan için kendini ifade etme biçimidir. Zirve yolunda karşısına çıkan güçlükleri aşabildiğini görmek, başkalarının zihinlerinde bile canlandıramadıkları şeyleri başarmak kişide bir çeşit macera, bir çeşit yenilmezlik duygusu uyandırır. Belki de insanları dağlara çeken bu duygudur. 

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

Dağcı zorlukları aştıkça kendine olan güveni artar. Zirveye çıkarken seçilen yol ne kadar çetin, aşılan engeller ne kadar zor olursa, zirvede yaşanan mutluluk ve tatmin duygusu da o kadar büyük olur. Dağcıların kendilerine devamlı daha zor rotalar aramaları da bu yüzdendir.
Yapılan işin zorluğu, göze alınan riskin büyüklüğü korkuyu da beraberinde getirir. Fakat dağcının dağda hayatta kalmasını sağlayan da bu korkudur. Bazı insanlar dağcılığı doğaya karşı bir meydan okuma olarak görürler. Gereksiz yere risk alıp sonunda hayatlarını kaybederler. Doğru olan doğaya karşı olmak değil, onunla uyum içinde olmaktır. Dağcı herhangi bir dağın zirvesine ancak dağ izin verirse çıkabilir.

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

 

Sınırlarını yükseltmek dağcının kendi elindedir. Bu sınırları belirleyen en önemli etken tecrübedir. Tecrübe kazanmanın tek yolu ise sık sık dağcılık faaliyetlerine katılmaktır. Ancak tecrübe tek başına yeterli değildir. Dağcının fizik kondisyonunu yüksek tutması gerekir.

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

Dağcılığın ön koşulu doğada yaşama becerisine sahip olmaktır. Doğada yaşayabilmek pek de kolay sayılmaz. Şehirde sahip olduğunuz medeniyetin kolaylıklarından bir anda vazgeçmek mecburiyetinde kalırsınız. Örneğin dağda tuvalet yoktur. Sıcak duş alma imkanı da yoktur. Doğadaki temel gıdalarınız artık makarna ve bulgurdur. Çünkü gezi boyunca bozulmadan kalan, en fazla enerji sağlayıp sırt çantanızı en az ağırlaştıran yiyecekler onlardır. Yazın çoğu dağda su bulamazsınız, suyu taşımanız gerekir. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür , bu kadarı bile yapılacak fedakarlığın boyutları hakkında bir fikir vermektedir.

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz
Dağcılık yazın ve kışın kar-buz ve kaya tekniklerinin uygulanarak hedeflenen rotanın tırmanılmasıdır. Bu bazen bir kaya duvarı bazen buz kulvarı bazen de yürüyüş şeklindeki parkurlar olabileceği gibi bazen de zirve olabilir.

Kaya tırmanışlarında zirveler değil rotalar ön plana çıkar. Bu tırmanışlar çoğunlukla zirveyle sonuçlansa da önemli olan zirveye ulaşılıp ulaşılmaması değil, hangi yoldan zirveye ulaşıldığıdır. Çıkılacak rotalar genellikle 90 derece diklikte olan kaya duvarlarıdır. Kaya tırmanışı zor bir dağcılık dalı olduğu için özel çalışma gerektirir.

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz
Zirve tırmanışları ise tam bir planlama gerektiren bir ekip işidir. 8000 lik bir zirveye çıkmak için uzun bir planlama gerektirir. Ana kampın kurulması ileri kamplar için gerekli malzemeler yiyecek içecek derken tonlarca malzeme gerekir. Bazen bu malzemelerin ana kamplara taşınması için iki yüze yakın kişinin desteğine ihtiyaç duyulur. 

Gezgin Dağcı Ömer Yavuz

Başa dönecek olursak aslında dağcılık insanoğlunun yaptığı en zorlu sporlardan birisidir. Aynı zamanda da canlı seyircisi olmayan tek spor dalıdır.

İnsanın en güçlü duygularından olan merak duygusunun insanı neler yaptırabildiğinin de en belirgin halidir.

 

Slovenya

Bled Lake

20160827_143614_1050x1050Bled Lake

Bled, Slovenya’nın kuzey batısındaki yukarı Carniola bölgesinde 11 bin nufüslu bir göl kasabası olup Turistlerin popüler uğrak noktasıdır. Bled Gölü‘nde spor aktiviteleri, tatilinizi geçirecek birçok imkan bulunmaktadır .

Göl çevresindeki 6 km uzunluğunda yürüyüş parkurları ve bisiklet sürmek için bulunan yollarda gezinerek gölün manzarasının tadını çıkartabilirsiniz. Gölün çevresinde tepeler üzerinde şehir merkezine yakın bir bölgede bulunan Castle Hill yükselir. Bu kaleye ulaşım otobüsle ya da yürüyerek ulaşım sağlayabilirsiniz . Göl çevresinde bulunan restoran ve cafelerde dinlenerek gölün ortasındaki adanın manzaranın tadını çıkarıp ve gölde oynayan ördekleri ve kuğuları izleyebilirsiniz .Bled, kürek sporunun uzun bir geçmişi olan ve uluslararası kürek yarışmalarına ev sahipliği yaptığı için kürek çok popüler bir spor etkinliğidir. Yaz aylarında her yıl çok sayıda turisti cezbeden doğal plajlarında gölün keyfini doyasıya yaşamaktadır . Kışın ise düşük sıcaklıklarında göl yüzeyi donarak buz pateni yapılacak ortami bile sağlayabilmektedir.

Bled Gölünün oluşumu sürecine konusunda bir zamanlar bugünkü gölün yerini, Bohinj buzuluyla oyulmuş bir tektonik havzadan oluştuğu ,Buzulun eriyerek sadece bugünkü adanın kaldığı ve havzanın eriyen suyla dolduğu böylece 2,12 km uzunluğunda ve 1,30 km genişliğinde Bled Gölü yarattığı söylenebilmektedir. Maksimum derinliği 30.6 m’ye kadar çıktığından dalış için ideal yerlerden biridir. Gölün tektonik kökeninden dolayı gölün kuzey-doğu tarafında yer alan kaplıcalarla teyit edilmektedir. Yaz mevsimi boyunca gölün sıcaklığının 23 ° C’ye ulaşabilmesinin nedeni bu doğal kaplıca sularıdır . Günümüzde, bu kaplıca Grand Hotel Toplice, Otel Park ve Otel Golf tarafından işletilmektedir.

Zarif kuğuların, geleneksel Pletna teknelerinin, çevredeki tepelerin ve gölün yüzeyindeki yansımalarının, kilisenin ve romantik gün batımının bulunduğu adanın resimleri fotoğrafçılar için ilham kaynağı olmaktadır.

Görülecek yerler arasında Gölün en tanınmış sembolü, uzun ve farklı geçmişi olan ada üzerinde bulunan St.Maria Kilisesi’dir.1465 yılında, adada kurulan kilise kara buğday tohumu olarak bilinen gözenekli taştan yapılmış 52 metre yüksekliğinde serbest duran çan kulesine sahiptir. Kilise 17. yüzyılın ortalarında Meryem Ana’nın Şapeli ve 99 taş merdivenli anıtsal merdivenin inşa edildiği anda mevcut Barok görünümünü kazanmıştır. Ada kilisesinde evlenenler çiftlerin damadın gelini 99 merdiven taşıması gelenek haline gelmiş, hiç düşürmeden taşıması evliliklerin mutlu geçeceğine , 52 metre yükseklikte çanı çalmalarının dileklerinin kabul olacağına inanılmaktadır .

Fotoğraf Galerisi – Bled Lake

 

Türkiye

Uludağ

20170108_120701_768x768

Bursa şehir merkezinin güneyinde yer alan Uludağ, 20 Eylül 1961 tarihinde Milli Park olarak ilan edilmiş , Milli Park alanı 12 762 hektardır. Uludağ; Anadolu’ da Olympos adıyla anılan 6 kutsal dağdan biridir. 2.543 metre yükseklikte olan Uludağ, Marmara Bölgesi’nin en yüksek noktasıdır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Keşiş Dağı olarak anılan dağ 1925 yılında “ULUDAĞ” adını almıştır.

Uludağ Milli Parkına Bursa’dan 22 km’lik karayolu ile ulaşılabilmektedir. Giriş kapı­sından 3 km’lik karayolu ile Kirazlıyayla’ya, 10 km’lik karayolu ile Sarıalan’a, 11 km’lik karayolu ile Oteller Bölgesine, Oteller Bölgesinden de 2 km’lik karayolu ile Çobankaya’ya ulaşılabilmektedir. Ayrıca Bursa’dan Uludağ Milli Parkı Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanına (1635m) 20 dakikalık teleferik yolculuğu ile de ulaşılabilmektedir.

12762 ha.’lık alana sahip olan Uludağ Milli Parkı’nın % 71’i orman, % 28’ i çayırlık ve kayalık alanlar, % 0,4’ ü açık alanlar, % 0,1’ i su ile kaplı alanlar, % 0,8’ i ise yerleşim alanlarıdır. Uludağ, ormanlık alanlar, makilik, turbalıklar, subalpin fundalıklar, alpin sarp kayalıklar ve açık alanlar gibi çok zengin bir habitat çeşitliliğine sahiptir. Bitkisel çeşitlilik merkezi olan Uludağ’da, 1320 bitki türü bulunmakta olup, bunlardan 33’ ü Uludağ, 138’ i Türkiye endemiği olmak üzere toplam 171 endemik türe ev sahipliği yapmaktadır. Küresel ölçekte nesli tehlike altında olan 3 Avrupa ölçeğinde ise 54 türün yaşam alanını oluşturmakta olup Nadir Tür Sayısı 16’ dır.

Endemik türlerin çoğu Uludağ Milli Park sınırları içerisinde özellikle Bakacak, Volfram Madeni çevresi, Şahinkaya, Kuşaklıkaya, Fatin Tepe ve Göller Bölgesinde yoğun olarak görülmektedir.
Uludağ, yeni türlerin oluşumu açısından da büyük bir potansiyele sahiptir. Yeni türler olarak saptanıp isimlendirilerek bilim dünyasına ve Dünya Florasına kazandırılan tür sayısı şimdilik 6 olup bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

Uludağ, Alman Botanikçi Mayr’e göre bitki zonlarının görülebileceği nadir yerlerden biridir. Uludağ’ın Bitki örtüsü tipleri arasında (350 m’ ye kadar) tipik Akdeniz maki ve frigana bitki örtüsü yer alır. Orman kuşağı, karışık kestane ormanı (350-700 m), sık doğu kayını (Fagus orientalis) ormanları (700-1500 m), lokal olarak sapsız meşe ve nemli Uludağ göknarı topluluklarından (1500-2100 m) oluşur.

Türkiye’nin endemik ve önemli ağaç türlerinden biri olan Uludağ Göknarı, alanda çok sağlıklı topluluklar oluşturur. Orman kuşağı 2000 m’ nin üstünde subalpin fundalıklara geçiş yapar. Subalpin kuşağı (1800-2200 m), bodur çalıları ve açık mera toplulukları ağırlıkta olmak üzere, yüksek arazi fundalık bitki örtüsü tiplerinin bir mozayiğini içerir. Subalpin ve alpin kuşaklardaki daha kurak yamaçlarda endemik türler bulunmaktadır.
Uludağ, ev sahipliği yaptığı pek çok bitki türünün gösterdiği ilginç yayılış deseni nedeniyle bitki coğrafyası açısından da çok önemlidir.

Nadir Türler arasında; Küresel Ölçekte Tehlike Altındaki Türler , Avrupa Ölçeğinde Tehlike Altındaki Türler ,Ulusal Ölçekte Nadir Diğer Türler bulunmaktadır.
Uludağ Milli Parkında endemik bir tür olan Apollo Kelebeği, ayrıca dünyada sayıları çok azalmış olan Sakallı Akbaba bulunmaktadır. Bunların dışında; tilki, çakal, yaban kedisi, porsuk, sincap, sansar, tavşan, karaca, yaban domuzu, kirpi, oklu kirpi, dağ faresi, kaplumbağa, kurbağa, alabalık, kurt ve ayı bulunmaktadır. Sürüngenlerden; yılan, kertenkele, bukalemun, kuşlardan ise; akbaba, kaya kartalı, doğan, şahin, atmaca, kerkenez, karga, ağaçkakan, saksağan, baykuş, dağ güvercini, tahtalı, çulluk, üveyik, karatavuk, saka, çalıkuşu, keklik, bülbül ve serçe türleri bulunmaktadır. 46 tür kelebek ve 11 tür bombus arısı tespit edilmiştir.

Uludağ Milli Parkın sakallı akbaba ve kaya kartalının üreme popülasyonlarını barındırması nedeniyle Önemli Kuş Alanı olarak belirlenmiştir. Kızıl akbaba, çakırkuşu, küçük kartal, bıyıklı doğan, ve gökdoğanın Uludağda ürediği sanılmaktadır. Uludağ aynı zamanda Türkiye’de paçalı baykuşun yaşadığı bilinen birkaç yerden biridir.
Yer kürenin derinliklerinden gelen mağmanın kırıklar ve çatlaklar boyunca yeryüzüne doğru yükselmesi ve katılaşması sonunda meydana gelen Uludağ’ın jeolojik yapısını genellikle iç püskürük granit kayaçları oluşturmaktadır.
2.543 metre yükseklikteki Uludağ Tepe altında kalan bölgede, son buzul devrinden kalma ve buzul aşındırması sonucu oluşmuş bir kısmı yazın kuruyan buzul gölleri bulunur. Buzul göllerin en önemlileri Uludağ Tepe’nin kuzeyindeki Kara Göl, Kilimli Göl, Aynalı Göl, Buzlu Göl ve yazın kuruyan Heybeli Göl’dür. Dağın kuzeybatı bölgesinde ise yaz aylarında kuruyan Çayırlıdere ve Koğukdere gölleri bulunmaktadır.

ALANDAKİ REKREASYONEL KULLANIMLAR

Uludağ Milli Park’ nın yıllık ziyaretçi sayısı yaklaşık 800.000 kişi olup ziyaretçilerin yaklaşık 600.000’ i karayoluyla, 200.000’ i teleferikle milli parka ulaşmaktadır. Bu ziyaretçilerin % 50 si yaz sezonunda, % 35 i kış sezonunda % 15 i de bahar aylarında milli parkı ziyaret etmektedirler.
Bakacak Seyir Terası Çobankaya Bölgesine 2 km. mesafede olup Bursa’ nın ve Gemlik Körfezi’nin, Uluabat Gölü’ nün panaromik görüntüsü en iyi seyredilebileceği yerdir.

Uludağ’ da ortalama 4 ay süre ile kış sporları yapılabilmektedir. Kayak için uygun zaman 20 Aralık – 20 Mart tarihleri arasındaki dönemdir. Kayak dışında snowboard, big foot, buz pateni, kar motosikleti aktiviteleri yapılabilmektedir. Uludağ yaz mevsiminde de kampçılık, dağcılık, trekking, piknik rekreasyon eylemlerine açıktır.
I. Gelişim ( Oteller ) Bölgesinde özel sektöre ait 18 adet turizm tesisi; kamuya ait 12 adet tesis, II. Gelişim Bölgesinde ise; özel sektöre ait 4 adet turizm tesisi hizmet vermektedir. Ayrıca Kirazlıyayla’da kamuya ait 2 tesis bulunmaktadır.Oteller Bölgesinde kayak turizmine hizmet veren 22 adet mekanik tesis (teleski-telesiyej) mevcuttur. Milli Parkta bulunan turizm ve kamu tesisleri daha çok kış turizmine yönelik hizmet vermektedir.

Yaz Sezonunda, Sarıalan ve Çobankaya Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanlarında konaklama yapılabilmektedir. Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanında yaz sezonunda hizmet veren 12 adet kır evi mevcut olup, 300 çadırlık kamp alanı bulunmaktadır. Bunun dışında, Hediyelik Satış Dükkanları ve Kır Gazinoları bulunmaktadır. Çobankaya Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanında yaz sezonunda hizmet veren Satış Büfesi ve100 çadırlık kamp alanı bulunmaktadır. Bundan başka Kirazlıyayla ve Karabelen Günübirlik Kullanım Alanlarında günübirlik rekreasyonel faaliyetler yapılabilmektedir.

Ayrıca Zirve tepe, göller, Sarıalan, Bakacak, Cennetkaya, Tutyeli, Çobankaya, Devetaşı önemli manzara seyir yerleridir. Uludağ yaz ve kış doğa yürüyüşüne elverişli olup tercih edilen 8 parkur belirlenmiştir;

  • Oteller Bölgesi – Kurtkaya – Kızpınar Mevkii-Sarıalan,
  • Sarıçayır Tepe – Alman Çayırı Mevkii – Çobankaya – Softaboğan Mevkii,
  • Oteller Bölgesi – Çobankaya-Bakacak,
  • Tefferrüç – Kadıyayla – Sarıalan,
  • Oteller Bölgesi – Zirve Tepe – Volfram Mevkii – Göller Bölgesi,
  • Kirazlıyayla – Gölcük Mevkii,
  • Oteller Bölgesi – Paşaçayırı Tepe,
  • Alaçam Giriş Kontrol Noktası – Kaçakçıyolu Mevkii – Göller Bölgesi.
Karadağ Montenegro

Podgorica, Karadağ (Montenegro)

Podgorica, Montenegro, Karadağ

Karadağ’ın doğusunda Arnavutluk ve Kosova, batısında Hırvatistan ve Bosna güneyinde Adriyatik Denizi, kuzeyinde ise Sırbistan bulunmaktadır. Arnavutluk sınırındaki Prokletije Dağlarından olan Zla Kolata ülkenin en yüksek noktası.

Osmanlı hakimiyetine 16. yüzyılda giren ve Fatih Sultan Mehmet tarafından sağlanan özel bir özerklik statüsü bulunan Karadağ, 17. yüzyılda Osmanlı saltanatını reddetmiş, nihayetinde Osmanlı’nın kaybedeceği birçok isyan çıkarmıştır. Karadağ, 1992’de Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Sırbistan ile birlikte Yugoslavya’nın bir parçası olarak kaldı. 2006’da yapılan referandumda halkının %55 bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır, böylece Avrupa’nın en genç bağımsız cumhuriyeti” devleti olmuştur.

Balkanların yükselen yıldızı olan bu ülke kumsalları, deniz, doğa, eğlence isteyenleri tüm tüm dünyadan ve özellikle de Avrupayı kendine çekmektedir. Renkli gece hayatı, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle de ziyaretçilerini mutlu edebilecek potansiyele sahip. Adriyatik kıyılarında yer alan eşsiz güzellikteki kıyıları ve dillere destan plajlarıyla da adından söz ettiren ülke, UNESCO tescilli yapıları, yerleşim yerleri ve yemyeşil doğasıyla bir ülkedir.

Turistik kentleri Kotor ve Budva’nın yanı sıra dağlar, göller, kayak merkezleri, ulusal parklar ile nehirlerin bulunduğu dağlık kesimleri özellikle benim çok beğenimi kazanan durmitor bölgesi ile 700 bin nüfusu gezilip görülmesi gereken bir ülkedir.

Farklı etnik grupların bir arada yaşadığı Karadağ’da resmi dil ‘Karadağca’ olmasına rağmen Sırpça, Hırvatça ve Boşnakça dilleri yaygın olarak konuşulmakta olup Ayrıca turistik ve merkez konumda bulunan başkent Podgorica ve kıyı bölgelerde, İngilizce de sıkça kullanılmaktadır. Sanayileşmenin olmadığı Karadağ’da doğal güzellikler, temiz çevre ve her zaman rahatlıkla içilebilen lezzetli suları, Karadağ’ı diğer ülkelerden ayırmaktadır.

Podgorica, Karadağ’ın başkenti ve diğer şehirlerinden daha da az bilinen bir yerdir. Nüfusu 150 bin civarında olan başkente birçok gezgin Adriyatik kıyılarına ulaşabilmek için bu şehre uçmaktadır. İstanbul, Podgorica arası uçakla bir buçuk saat sürmektedir. Şehrin tarihi bölgesi Stara Varos (Eski Türk Şehri), camileri ve saat kulesiyle burası klasik bir Osmanlı çarşısı gibi. Trafiğe kapalı Hercegovacka Caddesi, şehrin kalbi konumunda. Ortodoks kilisesi S.George Kilisesi görülmeye değer yerlerden biridir.

Karadağ Montenegro

Kotor, Karadağ (Montenegro)

Karadağ’ın en güzel koylarından birinde yer alan Kotor, tüccarlar ve ünlü denizciler şehri olup birçok hikayeye konu olmuştur. Kotor tipik Ortaçağ Eski Kenti olup, 12. ve 14. yüzyıllar arasında inşa edilmiş iyi korunmuş bir kentidir. Orta çağ mimarisi ve çok sayıdaki kültürel miras anıtları Kotor’u UNESCO tarafından “Dünya Doğal ve Tarihi Miras Listesi” olarak ilan edilmiştir.

Tüm şehir boyunca binalar dar sokaklar ve meydanlarla bulunmaktadır. Bu meydanlardan birinde, Roma kültürünün ve şehrin en tanınmış simgelerinden biri olan Saint Tryphon Katedrali (Sveti Tripun) bulunur. 13. yüzyıldan kalma Saint Luke Kilisesi (Sveti Luka), 12. yüzyıldan Saint Ana Kilisesi (Sveta Ana), 13. yüzyıldan Saint Mary Kilisesi (Sveta Marija), Şifa Eden Anne Kilisesi (Gospe od Zdravlja), 17. yüzyıldan Prens Sarayı ve 19. yüzyıldaki Napolyon Tiyatrosu, Kotor’un geçmişten günümüze ulaşan zengin miraslarıdır. Her yıl düzenlenen deniz festivalleri Karadağ kıyısındaki bu güzel şehre çekicilik kazandırmaktadır. 3 ayrı kapıdan Old Town bölgesine giriş yapılmaktadır.

Kotor’a biz kiraladığımız araç ile Mostar üzerinden gelip 1 gece konaklama planlamıştık . Old town kale içinde konaklama yapmıştık. Tüm gezilecek görülmesi gereken yerlerin bu bölgede olması bizim için bir günü ayırmamız yeterli olduğunu iletebilirim.

Kotor Kalesi’ne çıkıp Adriyatik Denizi’nin en tepeden manzarasını izlemek benim için ayrı bir keyif verdiğini iletebilirim. Kalenin biri ücretli olmak üzere (3 euro ) biri de ücretsiz 2 girişi bulunmaktadır, Yerel halk ve benim gibi biraz araştıranlar ücretsiz girişi kullanmaktalar. Yaklaşık 1 saat yürüyüşten sonra kalenin tepesine ulaşmıştım , yanında götürdüğüm çayım ve meşhur börekleriyle bu eşsiz manzaranın keyfini çıkartarak bir güzel kahvaltımı da yapmıştım . Kotor Kalesi’ne çıkılacak en iyi zamanlar ya güneşin doğduğu an ya da güneşin battığı an olduğunu iletebilirim . Sıcaktan dolayı yukarı çıkmak çok daha yorucu olmaktadır.

Kotor Fotoğraf Galerisi

 

Karadağ Montenegro

Zabjlak ve Durmitor Ulusal Parkı, Karadağ (Montenegro)

Zabljak, Balkanlar’ın en yüksek olduğu Karadağ’ın küçük bir dağ şehridir . 1456 m rakımlı bulunmakta olup Durmitor’un muazzam dağının tam ortasında ve Durmitor Milli Parkı’nın ortasında yer almaktadır. Durmitor Ulusal Parkı ise 390 kilometre kare ile Karadağ’ın en geniş ulusal parkı olup, yaz-kış pek çok kişinin ziyaret ettiği harika bir doğal parktır. Durmitor’da kış aylarında kayak, yaz aylarında ise trekking, hiking, rafting, kanyon yürüyüşü ve bisiklet gibi pek çok spor yapılabilir.

Yüksekliği 2.500 m’lere kadar uzanan bu bölge kuzeyinde Tara Kanyonu, batısında Piva Kanyonu ve güneyinde Komarnica Kanyonu ile çevrilmiştir. 2.000mt’nin üzerinde yaklaşık 50 zirvesi ile dağcılık sporu için ideal parkurlara sahiptir. Ayrıca bölge 18 tane buzul gölü de bulunmaktadır.

Zabjlak bölgesinde yer alan Tara Kanyonu ise 82 km uzunluğu ve 1,300 metre derinliği ile Amerika’da bulunan Grand Canyon‘dan sonra dünyanın en büyük ikinci , avrupanın birinci nehir kanyonudur .

1977 yılından beri UNESCO Dünya Mirası alanı olan Tara Kanyonu aynı zamanda Durmitor Milli Parkı dahilinde koruma altında tutulmaktadır. Kanyon boyunca akan Tara Nehri özellikle rengi dolayısıyla muazzam bir güzelliğe sahiptir. Bisikletçi ve doğa yürüyüşçüleri tarafından gezegenimizde yer alan 25 Dünya mirası alanından biri olarak kabul görmekte olup nehrin suyu o kadar berrak ve temiz ki suyunu rahatlıkla içilebilmektedir.

Zabljak kış turizmi için ideal bir yerdir, fakat pek çok turist bu eşsiz şehiri yaz tatili için tercih etmektedir. Her aşamada ortaya çıkan doğal güzellikleri nedeniyle yaz aylarında Zabljak çok sayıda ziyaretçiyi cezbetmektedir. Kentin yakınlarındaki manastırlar ve kiliseler dini turizmin yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır.

Biz Bosna ve Karadağ turunun 2 gününü Zabjlak şehrine ayırmıştık ama benim gibi dağcılık ile uğraşanların kesinlikle daha fazla zaman ayırması gerektiğini düşünüyorum. Bosnadan araç kiraladığımızdan Budva üzerinden Zabjlak şehrine ulaşım sağlamıştık . 180 kmlik mesafeyi sırasıyla Podrorica , Niksic şehirlerinden geçerek yaklaşık 3 saatte tamamlamıştık . Gitmeden önce planlama yaptığımız dolayı ilk günümüzü Blacklake ( karagöl ) ve şehir merkezini gezerek tamamladık . Karagöl şehir merkezine 3 km uzaklıkta Durmitor Milli parkı içerisinde yer almaktadır , araçla parkın girişine gidebileceği gibi bisiklet kiralayıp ya da yüyüyerek yaklaşık 30 dakika dakikada ulaşım sağlayabilirsiniz, Milli parka giriş ücretli 3 eu ödeme yaptıktan sonra, yaklaşık 5-10 dakika yürüyerek karagöle ulaşıyorsunuz . Çevresi yaklaşık 4-5 km civarında , parkurlar düzenli olduğu için kaybolmanız imkansız olduğunu söyleyebilirim. Doğal güzelliğin keyfini çıkartarak yaklaşık 3 saatimizi göl çevresinde yürüyüş yaparak geçirdik . Mayıs ortalarında bulunmamıza rağmen özellikle gece havanın soğuk olduğunu iletebilirim . Kaldığımız hostelde kaloriferlerin yanması bizi çok mutlu etmişti.

Zabjlak’taki ikinci günümüzü çevredeki dağ evleri , küçük kasabalar arasında yürüyüş yaparak , Zabjlak’tan yaklaşık 22 km ileride bulunan Tara köprüsüne gezerek tamamladık . Tara köprüsü tara vadisi üzerinde uzunluğu 360 metre yerden yüksekliği 172 metre olup 1937-1940 yılları arasında inşa edilmiş.
Karadağ’da en çok ziyaret edilen cazibe merkezlerinden olan köprü doğa ile iç içe yer almaktadır. Köprü ile paralel olarak oluşturulan Zipline platformu ile de adrenalin tutkunlarına keyifli zamanlar yaşatmaktadır, biz sıra olduğu için ve zamanımız kısıtlı olduğundan dolayı bu heyecanı yaşayamadık. Köprünün yakınında eşsiz manzaranın keyfini çıkarabileceğiniz restoranlarda bulunmaktadır, Avrupa’daki en büyük araç beton kemer köprüsü olan bu köprü pek çok mimarın ilham kaynağı olmuştur.

AsyaNepal

Swayambhunath Stupa (Maymunlar Tapınağı)

20171113_124953_1024x768Swayambhunath Stupa (Maymunlar Tapınağı)

Kathmandu‘da kentine hakim bir tepede, görkemli ve gösterişli bir tapınak olan tapınak Swayambhunath Stupa Bouddhanath Tapınağı’dan sonra Nepal’deki en büyük Budist Tapınağı. M.Ö 5.yüzyılda yapımına başlandığı bilinen Maymunlar Tapınağı zamanla hem Hindular hem de Budistler tarafından inşaası tamamlanmıştır. Bundan dolayı Hindular da ibadet için bu tapınağa ziyarette bulunmakta. Budistler ülkede azınlık olsa da iki din mensupları barış içinde yaşıyorlar.

Dünyaca ünlü ve kocaman Budist Tapınağı olan Maymunlar Tapınağı Kutsal maymunların da yaşadığı yer aynı zamanda. Bir anda etrafınızda koşan , zıplayan ,tırmanan maymun sürüsünü görmek herzaman mümkün .Geldikleri gibi bir anda kayboluveriyorlar. Elinizde yiyecek varsa bir anda almak için saldırıya da geçebiliyorlar.

Tapınak Kathmandu’nun yüksek bir tepesine kurulmuştur. Thamel bölgesi yaklaşık 40 dk yürüme mesafesinde . İki girişi var. Bir tanesi 365 basamaklı merdivenin tırmanıldığı giriş diğeri de arabayla çıkılan giriştir. Tabi ki ben merdivenli girişi tercih etmiştim. Günahlarınızdan arınmak isterseniz , yüzyıllar görmüş geçirmiş basamaklar sizi beklemekte. Merdivenlerden sonraki alanda Budist manastırla beraber restoranlar, oteller, alışveriş yerleri bulunmaktadır.

Alanın merkezinde Budizm simgesi Stupa yer almakta. Stupa’nın beyaz kubbesi toprak, hava, su ve ateşle dünyayı temsil sembolize ediyor. Üstündeki Buda sembolü dört tarafındaki gözleriyle dünyayı izliyor. Alnındaki üçüncü göz içe bakıyor. Burnun yerindeki şekil tek olmayı sembolize ediyor. Üstünde yükselen halkalarda bilginin 13 düzeyini ve Nirvana’ya ulaşmak için geçilmesi gereken 13 aşamayı simgelemekte. Nirvana’da Stupa’nın tepesindeki şemsiye ile simgelenmiş.

Hediyelik eşyalarıyla ve maymunlarıyla ilginç bir tapınak Swayambhunath Stupa. Yerel halk turistlere aldırış etmeden ibadetlerini yapmakta. Bu tapınakta Kathmandu şehrinin manzarasını da yukarıdan seyretme fırsatı bulmuştum. Toz bulutu olan kenti panoramik bu tapınakta izleme fırsatım olmuştu.

Swayambhunath Stupa (Maymunlar Tapınağı) Foto Galeri

Kathmandu

Katmandu, Nepal

20171113_133631_1024x768Katmandu, Nepal

Katmandu, güzel ve güler yüzlü insanların ülkesi Nepal cumhuriyetinin başkenti ve en büyük şehridir. 1.500.000 nüfuslu Katmandu’da UNESCO tarafından koruma altına alınan çok sayıda Budist ve Hindu tapınağı bulunmaktadır. Muhteşem doğası, binlerce yıldır ayakta kalmış tarihi bir başkent olan Katmandu’da gezilecek yerler bakımından birçok yer bulunmakta . Binlerce yıllık tarihi ile kalabalık toz bulutu olan şehir , güler yüzlü insanları ile turistleri mutlu etmekte.

Başkent Katmandu’ya Türkiye’den direkt uçuşlar olduğu gibi aktarmalı uçuşlar bulabilmek mümkün. Ben Doha aktarmalı olarak Katar Hava Yolları’yla uçmuştum. İki uçuş yaklaşık 9 saat sürmüştü ama Doha’da yaklaşık 12 saat kadar aktarma uçağımı beklemiştim. Şehir içi ulaşımda taksi , bisikletli tuk tuk kullanılabilir. Özellikle taksi fiyatları inanılmaz değişken, turist olduğunuzu görünce 500 rupilik yere 1000 rupilik ( 10$ ) fiyat söyleyebiliyorlar. Pazarlık yaparak genelde yarı fiyatına anlaştım. Yerel otobüsleri ise çok ucuz ama tıka basa insan dolu görünce kullanmadım. Şehirler arası otobüsler genelde Thamel caddesinin arkasından her sabah 06:00 – 07:00 saatleri arasında hareket etmekte. 200 kilometrelik yolu yaklaşık 9-10 saat sürdüğünü bildiğimden ve zamanımın az olmasından dolayı şehir dışına çıkmadım . Katmandu’dan aynı zamanda Hindistan’ın başkenti Delhi’ye de araç bulunmakta.

Ülkenin başlıca lezzeti mantıya benzer bir tat olan Momo diyebilirim. İçinde patates ve çeşitli sebzeler bulunmakta, mantı şeklinde servis edilebildiği gibi kızartılarak sos ile birlikte de servis ediliyor. Diğer meşhur yemekleri ise Nepali Thali. Bir tepsi içinde bir çok sos ile servis edilen pirinçten oluşan yemek tam bir köri soslu lezzet. Bol baharatlı ve köri soslu Dal Bhat diğer lezzetlerin başında geliyor. İçme suyu kapalı olarak tüketmek gerekiyor, zira musluk sularına kanalizasyon suyu bile karışmakta.

Katmandu konaklama konusunda çok fazla seçenek bulabileceğiniz bir yer. Thamel caddesi üzerinde ve etrafında yüzlerce hostel bulabilirsiniz. Ben konaklamamı hem otel hem hostelde yaptım. Hostellerin benim kaldığım hotele göre daha temiz ve fiyat olarak uygun olduğunu iletebilirim.

Nepal pahalı diyebilirim, özellikle turist gördüklerinde fiyatlar 2 katı. Turistik yerlerde girdiğiniz meydan ve tapınağa 1.000 Rupi yaklaşık 40 TL ödeyerek biletinizi alıyorsunuz.Yerli halka 10/1 fiyatında ama o parayı vereni de görmedim gezdiğim yerlerde .Yeme içmenin bir Asya ülkesi olarak uygun olmadığını söyleyebilirim. Thamel caddesi etrafında bulunan Outdoor ürün mağazalarından ünlü markaların taklit ürünlerinden ucuza alınabilmekte. Ünlü tanınmış markaların mağazalarında fiyatlar ise Türkiye aynı. Katmandu’dan kalkan küçük uçaklarla Everest’i görmek mümkün. Yaklaşık 40 dk süren uçuş için gidiş dönüş 335 $ ödenmekte.

Bana gelincede Everest Basekamp planımın öncesinde ve sonrasında 1 hafta boyunca Kathmandu’yu fazlaca keşfettim diyebilirim. Uzun bir Katar aktarmalı yolculuğundan sonra Katmandu’ya ulaşmıştım. Gelmeden önce karşılaşacağım durumlara hazırlıklı olduğum için havalimanında karşılaştıklarıma fazla dert etmedim. Havalimaninda 30 gün yerine 15 gün vize vermelerine sonradan uzatabileceğimi bildiğimden kaos ortamından hemen kaçmak adına sesimi bile çıkarmadım. (Uzatabileceğimi bilmem sonrasında 50 $ fazladan vize için ödememe sebep oldu maalesef.) Havalimanı çıkışında yağmur sürprizi ile karşılaşmıştım. Havalimanı çıkışındaki trafik kaosunu görünce de yürüme mesafe düşündüğüm otelime , trafik karmaşından kaçmak adına ara sokaklara yönelerek yoluma devam etmiştim. Yağmurun git gide şiddetini artırması daracık sokakları küçük göller haline getirmiş, patlayan kanalizasyonlar , kedi büyüklüğünde farelerle tanışmama vesile olmuştu. Sokak lambalarının olmadığı sokaklarda insanların garip garip bakışlarını görünce otelime sağanak yağmura aldırış etmeden sırtımdaki 20 kg çantamla koşarcasına yürümüştüm. Otelimi özellikle hava limanına yakın bir bölgede , iyi olabileceğini düşünerek tercih etmiştim. Otel görevlisi genç arkadaşın boş odayı tutturması 3 denemesinde gerçekleşmişti. Kimi oda doluydu , kimi odada yatak çarşaf dağınık olarak duruyordu. Yorgunluktan bir an önce duşumu yatıp dinlenmek istiyordum. Tabii duştan akan çamurlu suyu gördükten sonra duş almaktan da vazgeçmiştim. Odanın temizliği bile doğru düzgün yapılmamış kendim temizlemek durumunda kaldım. Kirli çarşafları yastığı görünce de yanımda uyku tulumu götürmenin ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlamıştım. Tam kapanmayan penceremden dışarıdan gelen yoğun sese aldırış etmeden mışıl mışıl uyuya kaldım. Sabah saat 5-6 gibi otelin ana yol ve pazar alanında olmasından dolayı, insan ve trafik sesinden güneşin doğmasıyla erkenden uyanmıştım.

Kahvaltımı otelde yapacaktım. Kahvaltı salonunda mutfağı görünce kafamda “acaba ne yiyeceğim?” gibilerinden düşünmeye başlamıştım. Sipariş verdiğim omlet ve çay önüme gelince de bir parça tadına bakmakla kahvaltımı yapamadım. Allah’tan annemin yolluk olarak yaptığı poğaçalar vardı. Gece poşetin ağzını açık olarak unuttuğumdan dolayı karıncalar istila etse de ne olduğu belli olmayan omletten kat kat lezzetliydi.

İlk günümde otelden adım atar atmaz soldan akan trafiğe alışmanın zor olacağını hissetmiştim . Sabah çok erken olmasına rağmen sokaklar caddeler çok kalabalıktı. Binlerce insan koşturmaca içindeydi. Yolların neredeyse tamamı toz bulutu içerisinde , araçların korna sesiyle çınlıyordu. Gideceğim yerlere kenti keşfetmek adına taksi yerine yürümeyi tercih ettim. Yol boyunca alışık olmadığım manzaralar ile karşılaşıyordum. Halkın neredeyse tamamı yollardaki toz yüzünden toz maskesi kullanmakta, yerlere tükürmekteydi. İlk başta maske ile dolaşanları yadırgıyordum ama zamanla ben de yanımda sürekli taşıdığım buff ile yüzümü kapatmaya alışır olmuştum.

İlk günümde turizm ofisinde izin belgelerini, Lukla’ya uçak bileti gibi işlerimi hallederek geçirdim. Basecamp dönüşü fazlaca zamanım olacağı için doyasıya geldiğimde gezecektim.

Katmandu, Nepal Foto Galeri

Kampçılık ve Doğa Hayatı

Kampçılık ve Doğa Hayatı

Kamp

Belirli bir zaman içerisinde , doğada şehir yaşantısından uzak bir bölgede çadır veya baraka kurularak konaklama yapılan faaliyetler bütünüdür. .Kimi zaman 1 gün kimi zaman aylarca sürebilir , burada esas olan yapılacak faaliyetin amacıdır.

Kamp faaliyetin amacı bir günlüğüne şehir yaşantısından kaçmakta , bir dağın zirvesine ( Everest gibi ) aylarca sürecek hazırlığın gerçekleştirilmesi için de olabilir. Bunun yanı sıra Eğitim Kampları , İzci kampları , yoga kampları gibi birçok kamp çeşitleri bulunmaktadır.

Genelde ortak amaç modern hayatın sıkıntılarından ve gerginliğinden kendisini bir an olsun kurtarmak ihtiyacı, insanları kampçılığa sevk etmektedir.  Kampçılık tarihi bugünkü durumunu Kuzey Amerika yerlilerine borçludur. Onların yaşam tarzları , asrın modern insanları tarafından günümüz kampçılığına adapte edilmiştir. Zamanla bir nevi spor haline gelen kamp hayatı, 1900’lü yıllarda Amerika’dan önce Avrupa’ya sonra bütün dünya ülkelerine yayılarak, bisiklet sporu ile bağlantılı bir şekilde gelişmeye başladı. İkinci Dünya Savaşından sonra bu gelişme hızlandı ve günümüzde dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca kişinin alakasını çeken bir spor haline geldi. Savaş sanayisinin yan ürünleri olan dört tekerlekli araba, hafif çadırlar ve uyku tulumları da kampçılığı teşvik eden hususlar olmuştur.

Kampçılar, kendi aralarında çeşitli gruplara ayrılırlar. Bazı kişiler, uzak yerde yalnızlık ararken, bazıları yaya olarak, bazı gruplar ise kayıklar veya motosiklet ile seyahat etmeyi isterler.
Kampçılığın yaygın olduğu memleketlerde, çeşitli yerlerde kamp bölgeleri bulunur. Bu bölgelerde bir kampta olması gereken her türlü alt yapı mevcuttur. Avrupa’da, bilhassa Batı Avrupa’da İkinci Dünya Harbinden sonra süratle gelişen kampçılık, kıtada kamu ve özel işletmelere ait binlerce kamp yerinin kurulmasına yol açtı.

Kampçılık da, kendisine has kuralları olan bir spordur. Bu kurallara uyulmadığı takdirde kampçıların büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacağı bir gerçektir. Bir kamp yerinin seçiminde ilk şart emniyet ve rahatlıktır. İdeal bir kamp yeri, suyu, kamp ateşi için lüzumlu olan odunu bol ve yüksek bir yerde,bataklıklardan ve uzun otlu bölgelerden uzakta olmalıdır. Kamp yapan grupların özelliklerine göre değişen malzeme ihtiyacı aşağı yukarı şu şekildedir: ilk yardım çantası, su kapları, su geçirmez kibritler, harita ve pusula, keskin bıçak, balta, el feneri veya lamba, testere, ip, güneş gözlükleri, güneş yağı ve herkes için ayrı birer uyku tulumu. Yemek için lüzumlu bıçak, çatal, kaşık, tabak ve küçük çelik bir tava. Kamp erzakı için de dondurulmuş et, tereyağı ve reçel ile kurutulmuş yiyecekler konserve idealdir.

Kamp hayatının kendisine has bir giyim tarzı vardır. Giyeceklerde aranan ilk özellik rahatlıktır. Kamp giyeceklerinin havadaki değişiklikler de dikkate alınarak seçilmesi lazımdır. Bir diğer ifadeyle her havaya göre giyilebilecek çeşitli elbiseler getirilmesi kişinin kamp hayatında rahat etmesini sağlar. Bir kampçının sağlığı ve rahatlığı önceden alınacak temizlik ve emniyet tedbirleri ile yakından alakalıdır. Bir bölgeyi terk etmeden önce kamp ateşinin söndürülüp söndürülmediğini kontrol etmesi ve artıkların gömülmesi veya belli bir yerde toplanması gereklidir. Yüzme sahalarının da temiz bırakılması yine uyulması gerekli tedbirlerin başında gelir. Kampçıların yiyeceklerini böceklerden korumak için itina göstermeleri, şüpheli suları kaynatmadan içmemeleri sağlıklarının devamı açısından son derece önemlidir. Yardım çantasının her zaman el altında bulundurulması da kampçıların uyması gereken hususlardandır.

Son yıllarda deniz kenarlarının çok kalabalıklaşması, denizlerin aşırı dercede kirlenmeleri, buralarda dinlenmek isteyenlerin kamp yapmasını zorlaştırmıştır. Buna karşılık ormanlık ve temiz havası olan yaylalarda karavan kampçılığı başlamıştır.Karadeniz, Akdeniz ve Ege bölgelerinde böyle yerler çok bulunmaktadır. İlk çağlardan beri Türkler hareketli bir hayat içinde olup, konar göçer idiler. Dağcılığa benzeyen bu hayat tarzı yerleşik hayata geçtikten sonra yaylaya çıkma şeklinde günümüze kadar devam etmiştir.

Doğa Yürüyüşleri

Doğa yürüyüşleri, adından da anlaşılacağı gibi doğada birkaç kişi veya gruplar halinde yürüyerek yapılan bir doğa sporudur. Günümüzde, insanların şehir hayatından bir nebze de olsa uzaklaşmak, hafta içi farkında olmadan depoladığı negatif enerjiyi atmak için sıkça yapmaya başladığı bu spor, gün geçtikçe kurulan doğa aktiviteleri gruplarıyla farklı bir boyut kazanmıştır. Bu etkinliklerin sağlık açısından ve özellikle ruhsal açıdan bir çok faydası vardır.

Gruplar halinde yapılan etkinliklerle birlikte sosyalleşme, yeni arkadaşlıklar ve güzel dostluklar edinilmektedir. Doğa yürüyüşleri her ne kadar bir veya birkaç kişiyle yapılabiliyor olsa da en uygun olanı grup halinde yapılan faaliyetlerdir. Bunun için rotayı iyi bilen ve grubun yürüyüş temposunu belirleyen bir rehber gerekmektedir. Yine aynı şekilde yürüyüş esnasında grubun dağılmasını engelleyen ve rehberle sürekli iletişim halinde olan artçı olarak isimlendirilen bir kişi daha gerekmektedir. Yürüyüşe katılan katılımcılar bu iki kişinin söyledikleri ve talimatları doğrultusunda yürümelidirler. Rehber ve artçı telsizler yardımıyla kesintisiz iletişim halinde olmaları gerekmektedir. Etkinlikte sorumlu olan bu iki kişi doğada tecrübeli, teknik ekipman kullanabilen ve aynı zamanda olası bir kaza veya yaralanma esnasında ilk yardım uygulayabilecek kişiler olmalıdırlar. Dolayısıyla etkinliklerde GPS, ilk yardım çantası vb önemli ekipman ve malzemeleri bulundurmalıdırlar.

Doğa yürüyüşleri her ne kadar kolay gibi görünse de zaman zaman mevsimlere ve özellikle yürünecek olan rotalara göre zorluklar gösterebilir. Bu gibi hava durumu ve rotaya ait zorluklar hakkında etkinlik öncesi katılımcılara bilgi verilmelidir. Buna göre katılımcılar gerekli olan ekipman ve malzemeleri beraberlerinde getirmelidirler.

Giyim

Doğa yürüyüşlerinde giyim çok önemli bir konudur. Mevsim şartlarına uygun giyilmediği takdirde uzun yürüyüşlerde problemler görülmektedir. Bu sporu oluşturan ana etmen yürüyüş olduğundan haliyle en önemli ekipman ayakkabı olmaktadır. Bu sporda görülen kaza ve yaralanmaların en başında ayak burkulmaları ve incinmeleri yer almaktadır. Bu sebeple doğru ayakkabı seçimi esastır. Bileği saran, sert ve kaymayı önleyen tabanlı, nefes alabilir bir ayakkabı en ideal olanıdır. Günümüzde yüksek teknolojiyle üretilmiş outdoor ayakkabılar kolaylıkla temin edilebilir. Giyim konusunda ise iç katman ve dış katman olmak üzere mevsimsel kıyafetlere de dikkat edilmelidir. Özellikle nefes alabilen kıyafetler tercih edilmelidir.

Ekipman

Yürüyüşlerde giyim kadar ekipmanlar da önemlidir. Yürüyüş esnasında rahatsız etmeyecek ve özellikle sırtla temas eden bölümün hava akışının sağlanabildiği sırt çantaları tercih edilmelidir. Yürünecek olan rotaya göre baton denilen yürüyüş bastonları da kullanılabilir. Doğa yürüyüşlerinde çantada mutlaka olması gereken nesneler vardır. Yolun uzunluğuna ve rotadaki su kaynaklarına göre yeterli miktarda su alınması gerekmektedir. Mevsim şartlarına göre yedek kıyafetlerin olması önem teşkil eder. Etkinlikte tüketilecek besin maddelerinin, yine yolun uzunluğu ve rotaya göre yeterli miktarda alınması gerekmektedir.

Su

Doğa yürüyüşlerinde, özellikle yaz aylarında yürüdükçe vücudumuz terleme yoluyla fazlasıyla su kaybeder. Bu sebeple susuzluk hissi olmaksızın belirli aralıklarla su içilmelidir. Aksi halde suya ihtiyacı olan vücudumuz, başta omurilik olmak üzere vücudumuzun bazı bölgelerindeki suyu kullanmaya başlar. Bu da baş ağrılarıyla birlikte vücut direncini düşürmektedir. Bu durum da doğada istenmeyen kazalara ve yaralanmalara yol açabilmektedir.

Doğa yürüyüşlerindeki bir diğer ve en önemli konu ise doğaya olan sevgi ve saygıdır. Etkinlikler sırasında kesinlikle doğa kirletilmemeli ve ayak izleri dışında iz bırakılmamalıdır. Bu, doğanın bir parçası olan biz insanların gelecek nesillere tertemiz bir dünya bırakmak adına yerine getirmemiz gereken bir sorumluluktur. Unutulmamalıdır ki doğa bizden önce de vardı ve doğa, insanlığa yakmadan, yıkmadan, kirletmeden bırakmamız gereken bir mirastır.