Please assign a menu to the primary menu location under menu

tavsiyeler

Asya

Filipinler

20180106_121339

Filipinler  resmi adıyla Filipinler Cumhuriyeti , Pasifik Okyanusu’nun batısındaki coğrafyada bulunan bir Asya devletidir. Ülke irili ufaklı 7641  adet ada ve adacıklardan oluşmaktadır . Ülkeyi oluşturan Luzon , Visayas ve Mindanao isimli 3 büyük kara parçası vardır.  Ülkenin başkenti Malina , en kalabalık şehri Quezon City ‘tir.

Filipinler’in deniz komşuları kuzeyde Tayvan ve Çin , batıda ise Vietnam’dır.  Filipinler’i kuzeyde Luzon Boğazı , batıda ise Güney Çin Denizi çevrelemektedir. Güneyde ise, Celebes Denizi  ülkenin diğer adaları ile Endonezya’yı birbirinden ayırır. Filipinler’in batısında Filipin Denizi ve Palau bulunmaktadır .

 

Pasifik Deprem Kuşağı’nda yer alan Filipinler’de  ülkede deprem sıklığı ve yıkıcılığı fazladır. Ekvatora yakın yerleşim konumu, Filipinler’i tayfun felaketine eğilimli hâle getirmektedir. Bununla birlikte, ülke doğal kaynaklar açısından zengindir. Filipinler, dünyadaki biyolojik çeşitliliğin en fazla olduğu ülkelerden biridir.  Filipinler dünyanın en büyük yüzölçümüne sahip 64. ülkesidir  .

Ülke yaklaşık 100 milyonluk nüfusuyla,  Asya kıtasının en kalabalık 8. ülkesidir. Dünyanın ise en çok nüfusu olan 12. ülkesidir. 12 milyon Filipinlinin yabancı devleterde yaşadığı tahmin edilmektedir.  Filipinliler bu yönüyle dünyanın en büyük  diasporalarından birini oluşturmaktadır.

Filipinler çok kökenli ve mozaik kültürlü bir demografik yapıya sahiptir. Tarih öncesi devirlerde, ülkedeki ilk yerleşimleri Ön Avustralya ırklarından olan  Negritoların başlattığı düşünülmektedir. Bu boyun başlattığı göç hareketini, diğer Avustronezyan ırktan  olan boylar takip etmiş ve Filipinler Avustronezyan ırk için yeni bir yerleşim alanı olmuştur.

Ülke topraklarında tarih boyunca, Çinliler ile Malay ,Hint ve İslami kökenli hanedanlıkların egemenlik savaşı hüküm sürmüştür. MS 900-1521 yılları arasında ise Filipinlerde Datu , Rajah , Sultan ve Lakan boylarının kurduğu devletler hüküm sürmüştür.

 

1521’de Filipinler’e Ferdinand Magellan’nın gelmesi , ülkedeki İspanyol  sömürgeciliğinin başlangıcı olmuştur. 1543’te İspanyol kâşif Ruy Lopez de Villalobos takımadalara İspanyol kralı II Felipe’nin onuruna Las Islas Filipinas adını vermiştir. Seyahatine  Meksika ‘dan başlayan ,  1565’te takımadalara ulaşan Miguel Lopez de Legazpi , buradaki ilk İspanyol yerleşimini kurmuştur. Filipinler 300 yıldan fazla ,İspanyol  İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kalmıştır. Bu durum, ülkede Katolikliğin baskın hâle gelmesiyle sonuçlanmıştır. Bu dönemde, Manila Şehri  Asya ve Amerika kıtaları arasındaki ticaretin yönetildiği bir stratejik merkez hâline gelmiştir.

19. yüzyılın bitimiyle son dönemlerinde; Filipin Halk Uyanış Hareketi hızlı bir şekilde genişlemiştir. Bu hareket sonucunda ilk Filipin Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak bu devlet uzun ömürlü olmamıştır . Filipinlilerin bağımsızlık isteğine karşı Amerika Birleşik Devletleri bu ülkeye savaş ilan etmiştir. Savaş sonunda ABD’nin kesin galibiyeti ile sonuçlanmış, savaşta yaklaşık 1,5 milyon Filipinli hayatını kaybetmiştir. Bunu takip eden yıllarda, ülke Japon işgaline uğramıştır. Ancak Birleşik Devletler, takımadalardaki egemenliği yeniden sağlamıştır. Ülkedeki Amerikan egemenliği 1945’e kadar sürmüştür. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Filipinler’in bağımsızlığı dünya devletleri tarafından tanınmıştır. Bu zamandan beri, ülkede kargaşalı bir demokrasi deneyimi sürecine girilmiştir.

BoracayFilipinler

Boracay

20180106_121129

Boracay Adası, yalnızca Filipinler’in değil, tüm dünyanın en popüler adalarından biri.Boracay Adası, dünyanın en iyi plajları listelerinde her sene üst sıralarda yer almakta.

Son olarak 2015’te Tripadvisor tarafından yeryüzünün en iyi plajı seçilmiş.Göz kamaştırıcı bir beyazlığa bürünen kumlar, turkuaz mavi deniz, plaj boyunca yan yana dizilmiş ve denize doğru uzayan hindistan cevizi ağaçlarının gölgesinde güneşlenme imkanı, eğlence ve alışveriş olanakları bulunmakta.

Harita üzerinde küçücük bir yer kapliyor gibi gözüksede , kilometrelerce uzunluktaki kumsallarıyla bulunmakta.

Burayı ziyaret etmek herkesin hayali oldugu gibi benim de en büyük hayalimdi.Bunu gerçekleştirdigim için çok mutlu olduğumu iletebilirim.

Dünya çapında, kumsalları ve deniziyle tropik bir cennet olarak adlandırılan, Filipinler’in en meşhur adalarından olan Boracay, ister balayı tatili düşünün, ister gece hayatına akıp eğleneceğiniz bir tatil, ister aktiviteleriyle gününüzü dolu dolu geçireceğiniz , beklentilerin hepsini fazlasıyla verecek zenginliğe sahip bir ada.

Puka beach boracay merkeze yürüyerek 1 saat uzaklıkta olan bu plaj boracayin populer plajlarindan birtanesi.

Bulabog Beach Boracay Adasinin rüzgar ve kite sörf bölgesi.Türkiyede Çeşme Alaçatıya benzedigini iletebilirim.Benim bulunduğum zamanlarda Adanın bu plajinda rüzgarsız gün yok gibiydi.Sabahtan akşama kadar günün her saatinde sörf yapanları görmek mümkün. Izlemek bile çok keyifliydi, sörf yapmak kimbilir nasil heyacan vericidir. Denemek isterdim ama dizimdeki sıkıntıdan dolayı malesef cesaret edemedim.Bu plaj da öğrenmek isteyenler icinde bircok işletme bulunmakta.
Hatta Bulabog Beachte birkaç işletmenin önünde bayrağımızın dalgalandığı gördüm.Çok ama cok gurur vericiydi uzaklarda bayrağımızın dalgalandığıni görmek .Ögrendimki bazı sörf okullarında türk hocalarda çalışmış

Boraçayin güzel yanları olduğu gibi , kötü tarafları da bulunmakta😔
Çoğu zaman oldugu gibi gittigim yerlerde ulaşımı yürüyerek sağladığımdan güzel plajları ararken , yerel halkın yaşadığı yerleri görme fırsatı yakaladım.Halkin büyük bir bölümü çok fakir , aylık kazançları 200-300 $ arasında açlık sınırında yaşıyorlar.

Çoğu derme çatma baraka tarzinda evler yaşam mücadelesi vermekte.Turistik tesislerin yakın olan bu yerlerde tam sefalet sözkonusu. Bunu rağmen guleryuzlerinden hiç vazgecmiyorlar.Yalniz başıma dolaşmanın buralarda tehlikeli olduğunu öğrenmiştim. Zira filipinlerin genelinde isyeri market otel gibi yerlerde silahli pompali tufekli muhafizlar bulunmakta.Hirsizlik epeyce yaygin , kaldigim hostelde de dogru düzgün kilitli dolap olmayinca malesef bütün param ve degerli esyalarimla geziyorum😣

 

Herşeye rağmen buranın çocukları insanlari cok renkli😊

Cocuklarin çoğu sokak basketbolu oynamakta , epeycede yaygin. Bi ara aralarına karışıp basketbol oynamak , eğlenmek yorucu günümün en güzel tarafıydı

Hallstatt

Hallstatt

20171212_104902

Salzburgtan otobüs aktarmalı 2.5 ulaştığım Hallstatt, Yukarı Avusturya’da Hallstätter gölü kıyısında bulunan bir köydür.

Tarih öncesi çağlardan kalma tuz üretimi ile bilinmekte. Dünya tarihinin en eski tuz madeni burada yer almaktadır. Hallstatt, Avusturya’nın en eski köyüdür.

Dünyanın en güzel 10 köyünden biri olan Hallstatt aynı zamanda UNESCO’nun koruması altında. 900 nüfuslu bu doğa harikası köye özellikle Uzakdoğulular büyük ilgi gösteriyor.

Çinliler herşeyi kopyaladıkları gibi dayanamayıp bu köyün bir kopyasınıda yapmışlar.

Doğasıyla muazzam manzaraya sahip. Çevresinde birçok yürüyüş parkurları, kayak snowboard için pistler bulunmakta.

Havanın soğuk ve kapalı olması fazla vakit geçirmeme sebeb oldu.Umarım tekrardan yolum buralara düşerde eşsiz doğasının keyfini doyasıya çıkartırım

Slovenya

Bled Lake

20160827_143614_1050x1050Bled Lake

Bled, Slovenya’nın kuzey batısındaki yukarı Carniola bölgesinde 11 bin nufüslu bir göl kasabası olup Turistlerin popüler uğrak noktasıdır. Bled Gölü‘nde spor aktiviteleri, tatilinizi geçirecek birçok imkan bulunmaktadır .

Göl çevresindeki 6 km uzunluğunda yürüyüş parkurları ve bisiklet sürmek için bulunan yollarda gezinerek gölün manzarasının tadını çıkartabilirsiniz. Gölün çevresinde tepeler üzerinde şehir merkezine yakın bir bölgede bulunan Castle Hill yükselir. Bu kaleye ulaşım otobüsle ya da yürüyerek ulaşım sağlayabilirsiniz . Göl çevresinde bulunan restoran ve cafelerde dinlenerek gölün ortasındaki adanın manzaranın tadını çıkarıp ve gölde oynayan ördekleri ve kuğuları izleyebilirsiniz .Bled, kürek sporunun uzun bir geçmişi olan ve uluslararası kürek yarışmalarına ev sahipliği yaptığı için kürek çok popüler bir spor etkinliğidir. Yaz aylarında her yıl çok sayıda turisti cezbeden doğal plajlarında gölün keyfini doyasıya yaşamaktadır . Kışın ise düşük sıcaklıklarında göl yüzeyi donarak buz pateni yapılacak ortami bile sağlayabilmektedir.

Bled Gölünün oluşumu sürecine konusunda bir zamanlar bugünkü gölün yerini, Bohinj buzuluyla oyulmuş bir tektonik havzadan oluştuğu ,Buzulun eriyerek sadece bugünkü adanın kaldığı ve havzanın eriyen suyla dolduğu böylece 2,12 km uzunluğunda ve 1,30 km genişliğinde Bled Gölü yarattığı söylenebilmektedir. Maksimum derinliği 30.6 m’ye kadar çıktığından dalış için ideal yerlerden biridir. Gölün tektonik kökeninden dolayı gölün kuzey-doğu tarafında yer alan kaplıcalarla teyit edilmektedir. Yaz mevsimi boyunca gölün sıcaklığının 23 ° C’ye ulaşabilmesinin nedeni bu doğal kaplıca sularıdır . Günümüzde, bu kaplıca Grand Hotel Toplice, Otel Park ve Otel Golf tarafından işletilmektedir.

Zarif kuğuların, geleneksel Pletna teknelerinin, çevredeki tepelerin ve gölün yüzeyindeki yansımalarının, kilisenin ve romantik gün batımının bulunduğu adanın resimleri fotoğrafçılar için ilham kaynağı olmaktadır.

Görülecek yerler arasında Gölün en tanınmış sembolü, uzun ve farklı geçmişi olan ada üzerinde bulunan St.Maria Kilisesi’dir.1465 yılında, adada kurulan kilise kara buğday tohumu olarak bilinen gözenekli taştan yapılmış 52 metre yüksekliğinde serbest duran çan kulesine sahiptir. Kilise 17. yüzyılın ortalarında Meryem Ana’nın Şapeli ve 99 taş merdivenli anıtsal merdivenin inşa edildiği anda mevcut Barok görünümünü kazanmıştır. Ada kilisesinde evlenenler çiftlerin damadın gelini 99 merdiven taşıması gelenek haline gelmiş, hiç düşürmeden taşıması evliliklerin mutlu geçeceğine , 52 metre yükseklikte çanı çalmalarının dileklerinin kabul olacağına inanılmaktadır .

Fotoğraf Galerisi – Bled Lake

 

Türkiye

Uludağ

20170108_120701_768x768

Bursa şehir merkezinin güneyinde yer alan Uludağ, 20 Eylül 1961 tarihinde Milli Park olarak ilan edilmiş , Milli Park alanı 12 762 hektardır. Uludağ; Anadolu’ da Olympos adıyla anılan 6 kutsal dağdan biridir. 2.543 metre yükseklikte olan Uludağ, Marmara Bölgesi’nin en yüksek noktasıdır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Keşiş Dağı olarak anılan dağ 1925 yılında “ULUDAĞ” adını almıştır.

Uludağ Milli Parkına Bursa’dan 22 km’lik karayolu ile ulaşılabilmektedir. Giriş kapı­sından 3 km’lik karayolu ile Kirazlıyayla’ya, 10 km’lik karayolu ile Sarıalan’a, 11 km’lik karayolu ile Oteller Bölgesine, Oteller Bölgesinden de 2 km’lik karayolu ile Çobankaya’ya ulaşılabilmektedir. Ayrıca Bursa’dan Uludağ Milli Parkı Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanına (1635m) 20 dakikalık teleferik yolculuğu ile de ulaşılabilmektedir.

12762 ha.’lık alana sahip olan Uludağ Milli Parkı’nın % 71’i orman, % 28’ i çayırlık ve kayalık alanlar, % 0,4’ ü açık alanlar, % 0,1’ i su ile kaplı alanlar, % 0,8’ i ise yerleşim alanlarıdır. Uludağ, ormanlık alanlar, makilik, turbalıklar, subalpin fundalıklar, alpin sarp kayalıklar ve açık alanlar gibi çok zengin bir habitat çeşitliliğine sahiptir. Bitkisel çeşitlilik merkezi olan Uludağ’da, 1320 bitki türü bulunmakta olup, bunlardan 33’ ü Uludağ, 138’ i Türkiye endemiği olmak üzere toplam 171 endemik türe ev sahipliği yapmaktadır. Küresel ölçekte nesli tehlike altında olan 3 Avrupa ölçeğinde ise 54 türün yaşam alanını oluşturmakta olup Nadir Tür Sayısı 16’ dır.

Endemik türlerin çoğu Uludağ Milli Park sınırları içerisinde özellikle Bakacak, Volfram Madeni çevresi, Şahinkaya, Kuşaklıkaya, Fatin Tepe ve Göller Bölgesinde yoğun olarak görülmektedir.
Uludağ, yeni türlerin oluşumu açısından da büyük bir potansiyele sahiptir. Yeni türler olarak saptanıp isimlendirilerek bilim dünyasına ve Dünya Florasına kazandırılan tür sayısı şimdilik 6 olup bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

Uludağ, Alman Botanikçi Mayr’e göre bitki zonlarının görülebileceği nadir yerlerden biridir. Uludağ’ın Bitki örtüsü tipleri arasında (350 m’ ye kadar) tipik Akdeniz maki ve frigana bitki örtüsü yer alır. Orman kuşağı, karışık kestane ormanı (350-700 m), sık doğu kayını (Fagus orientalis) ormanları (700-1500 m), lokal olarak sapsız meşe ve nemli Uludağ göknarı topluluklarından (1500-2100 m) oluşur.

Türkiye’nin endemik ve önemli ağaç türlerinden biri olan Uludağ Göknarı, alanda çok sağlıklı topluluklar oluşturur. Orman kuşağı 2000 m’ nin üstünde subalpin fundalıklara geçiş yapar. Subalpin kuşağı (1800-2200 m), bodur çalıları ve açık mera toplulukları ağırlıkta olmak üzere, yüksek arazi fundalık bitki örtüsü tiplerinin bir mozayiğini içerir. Subalpin ve alpin kuşaklardaki daha kurak yamaçlarda endemik türler bulunmaktadır.
Uludağ, ev sahipliği yaptığı pek çok bitki türünün gösterdiği ilginç yayılış deseni nedeniyle bitki coğrafyası açısından da çok önemlidir.

Nadir Türler arasında; Küresel Ölçekte Tehlike Altındaki Türler , Avrupa Ölçeğinde Tehlike Altındaki Türler ,Ulusal Ölçekte Nadir Diğer Türler bulunmaktadır.
Uludağ Milli Parkında endemik bir tür olan Apollo Kelebeği, ayrıca dünyada sayıları çok azalmış olan Sakallı Akbaba bulunmaktadır. Bunların dışında; tilki, çakal, yaban kedisi, porsuk, sincap, sansar, tavşan, karaca, yaban domuzu, kirpi, oklu kirpi, dağ faresi, kaplumbağa, kurbağa, alabalık, kurt ve ayı bulunmaktadır. Sürüngenlerden; yılan, kertenkele, bukalemun, kuşlardan ise; akbaba, kaya kartalı, doğan, şahin, atmaca, kerkenez, karga, ağaçkakan, saksağan, baykuş, dağ güvercini, tahtalı, çulluk, üveyik, karatavuk, saka, çalıkuşu, keklik, bülbül ve serçe türleri bulunmaktadır. 46 tür kelebek ve 11 tür bombus arısı tespit edilmiştir.

Uludağ Milli Parkın sakallı akbaba ve kaya kartalının üreme popülasyonlarını barındırması nedeniyle Önemli Kuş Alanı olarak belirlenmiştir. Kızıl akbaba, çakırkuşu, küçük kartal, bıyıklı doğan, ve gökdoğanın Uludağda ürediği sanılmaktadır. Uludağ aynı zamanda Türkiye’de paçalı baykuşun yaşadığı bilinen birkaç yerden biridir.
Yer kürenin derinliklerinden gelen mağmanın kırıklar ve çatlaklar boyunca yeryüzüne doğru yükselmesi ve katılaşması sonunda meydana gelen Uludağ’ın jeolojik yapısını genellikle iç püskürük granit kayaçları oluşturmaktadır.
2.543 metre yükseklikteki Uludağ Tepe altında kalan bölgede, son buzul devrinden kalma ve buzul aşındırması sonucu oluşmuş bir kısmı yazın kuruyan buzul gölleri bulunur. Buzul göllerin en önemlileri Uludağ Tepe’nin kuzeyindeki Kara Göl, Kilimli Göl, Aynalı Göl, Buzlu Göl ve yazın kuruyan Heybeli Göl’dür. Dağın kuzeybatı bölgesinde ise yaz aylarında kuruyan Çayırlıdere ve Koğukdere gölleri bulunmaktadır.

ALANDAKİ REKREASYONEL KULLANIMLAR

Uludağ Milli Park’ nın yıllık ziyaretçi sayısı yaklaşık 800.000 kişi olup ziyaretçilerin yaklaşık 600.000’ i karayoluyla, 200.000’ i teleferikle milli parka ulaşmaktadır. Bu ziyaretçilerin % 50 si yaz sezonunda, % 35 i kış sezonunda % 15 i de bahar aylarında milli parkı ziyaret etmektedirler.
Bakacak Seyir Terası Çobankaya Bölgesine 2 km. mesafede olup Bursa’ nın ve Gemlik Körfezi’nin, Uluabat Gölü’ nün panaromik görüntüsü en iyi seyredilebileceği yerdir.

Uludağ’ da ortalama 4 ay süre ile kış sporları yapılabilmektedir. Kayak için uygun zaman 20 Aralık – 20 Mart tarihleri arasındaki dönemdir. Kayak dışında snowboard, big foot, buz pateni, kar motosikleti aktiviteleri yapılabilmektedir. Uludağ yaz mevsiminde de kampçılık, dağcılık, trekking, piknik rekreasyon eylemlerine açıktır.
I. Gelişim ( Oteller ) Bölgesinde özel sektöre ait 18 adet turizm tesisi; kamuya ait 12 adet tesis, II. Gelişim Bölgesinde ise; özel sektöre ait 4 adet turizm tesisi hizmet vermektedir. Ayrıca Kirazlıyayla’da kamuya ait 2 tesis bulunmaktadır.Oteller Bölgesinde kayak turizmine hizmet veren 22 adet mekanik tesis (teleski-telesiyej) mevcuttur. Milli Parkta bulunan turizm ve kamu tesisleri daha çok kış turizmine yönelik hizmet vermektedir.

Yaz Sezonunda, Sarıalan ve Çobankaya Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanlarında konaklama yapılabilmektedir. Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanında yaz sezonunda hizmet veren 12 adet kır evi mevcut olup, 300 çadırlık kamp alanı bulunmaktadır. Bunun dışında, Hediyelik Satış Dükkanları ve Kır Gazinoları bulunmaktadır. Çobankaya Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanında yaz sezonunda hizmet veren Satış Büfesi ve100 çadırlık kamp alanı bulunmaktadır. Bundan başka Kirazlıyayla ve Karabelen Günübirlik Kullanım Alanlarında günübirlik rekreasyonel faaliyetler yapılabilmektedir.

Ayrıca Zirve tepe, göller, Sarıalan, Bakacak, Cennetkaya, Tutyeli, Çobankaya, Devetaşı önemli manzara seyir yerleridir. Uludağ yaz ve kış doğa yürüyüşüne elverişli olup tercih edilen 8 parkur belirlenmiştir;

  • Oteller Bölgesi – Kurtkaya – Kızpınar Mevkii-Sarıalan,
  • Sarıçayır Tepe – Alman Çayırı Mevkii – Çobankaya – Softaboğan Mevkii,
  • Oteller Bölgesi – Çobankaya-Bakacak,
  • Tefferrüç – Kadıyayla – Sarıalan,
  • Oteller Bölgesi – Zirve Tepe – Volfram Mevkii – Göller Bölgesi,
  • Kirazlıyayla – Gölcük Mevkii,
  • Oteller Bölgesi – Paşaçayırı Tepe,
  • Alaçam Giriş Kontrol Noktası – Kaçakçıyolu Mevkii – Göller Bölgesi.
Karadağ Montenegro

Podgorica, Karadağ (Montenegro)

Podgorica, Montenegro, Karadağ

Karadağ’ın doğusunda Arnavutluk ve Kosova, batısında Hırvatistan ve Bosna güneyinde Adriyatik Denizi, kuzeyinde ise Sırbistan bulunmaktadır. Arnavutluk sınırındaki Prokletije Dağlarından olan Zla Kolata ülkenin en yüksek noktası.

Osmanlı hakimiyetine 16. yüzyılda giren ve Fatih Sultan Mehmet tarafından sağlanan özel bir özerklik statüsü bulunan Karadağ, 17. yüzyılda Osmanlı saltanatını reddetmiş, nihayetinde Osmanlı’nın kaybedeceği birçok isyan çıkarmıştır. Karadağ, 1992’de Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Sırbistan ile birlikte Yugoslavya’nın bir parçası olarak kaldı. 2006’da yapılan referandumda halkının %55 bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır, böylece Avrupa’nın en genç bağımsız cumhuriyeti” devleti olmuştur.

Balkanların yükselen yıldızı olan bu ülke kumsalları, deniz, doğa, eğlence isteyenleri tüm tüm dünyadan ve özellikle de Avrupayı kendine çekmektedir. Renkli gece hayatı, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle de ziyaretçilerini mutlu edebilecek potansiyele sahip. Adriyatik kıyılarında yer alan eşsiz güzellikteki kıyıları ve dillere destan plajlarıyla da adından söz ettiren ülke, UNESCO tescilli yapıları, yerleşim yerleri ve yemyeşil doğasıyla bir ülkedir.

Turistik kentleri Kotor ve Budva’nın yanı sıra dağlar, göller, kayak merkezleri, ulusal parklar ile nehirlerin bulunduğu dağlık kesimleri özellikle benim çok beğenimi kazanan durmitor bölgesi ile 700 bin nüfusu gezilip görülmesi gereken bir ülkedir.

Farklı etnik grupların bir arada yaşadığı Karadağ’da resmi dil ‘Karadağca’ olmasına rağmen Sırpça, Hırvatça ve Boşnakça dilleri yaygın olarak konuşulmakta olup Ayrıca turistik ve merkez konumda bulunan başkent Podgorica ve kıyı bölgelerde, İngilizce de sıkça kullanılmaktadır. Sanayileşmenin olmadığı Karadağ’da doğal güzellikler, temiz çevre ve her zaman rahatlıkla içilebilen lezzetli suları, Karadağ’ı diğer ülkelerden ayırmaktadır.

Podgorica, Karadağ’ın başkenti ve diğer şehirlerinden daha da az bilinen bir yerdir. Nüfusu 150 bin civarında olan başkente birçok gezgin Adriyatik kıyılarına ulaşabilmek için bu şehre uçmaktadır. İstanbul, Podgorica arası uçakla bir buçuk saat sürmektedir. Şehrin tarihi bölgesi Stara Varos (Eski Türk Şehri), camileri ve saat kulesiyle burası klasik bir Osmanlı çarşısı gibi. Trafiğe kapalı Hercegovacka Caddesi, şehrin kalbi konumunda. Ortodoks kilisesi S.George Kilisesi görülmeye değer yerlerden biridir.

Karadağ Montenegro

Kotor, Karadağ (Montenegro)

Karadağ’ın en güzel koylarından birinde yer alan Kotor, tüccarlar ve ünlü denizciler şehri olup birçok hikayeye konu olmuştur. Kotor tipik Ortaçağ Eski Kenti olup, 12. ve 14. yüzyıllar arasında inşa edilmiş iyi korunmuş bir kentidir. Orta çağ mimarisi ve çok sayıdaki kültürel miras anıtları Kotor’u UNESCO tarafından “Dünya Doğal ve Tarihi Miras Listesi” olarak ilan edilmiştir.

Tüm şehir boyunca binalar dar sokaklar ve meydanlarla bulunmaktadır. Bu meydanlardan birinde, Roma kültürünün ve şehrin en tanınmış simgelerinden biri olan Saint Tryphon Katedrali (Sveti Tripun) bulunur. 13. yüzyıldan kalma Saint Luke Kilisesi (Sveti Luka), 12. yüzyıldan Saint Ana Kilisesi (Sveta Ana), 13. yüzyıldan Saint Mary Kilisesi (Sveta Marija), Şifa Eden Anne Kilisesi (Gospe od Zdravlja), 17. yüzyıldan Prens Sarayı ve 19. yüzyıldaki Napolyon Tiyatrosu, Kotor’un geçmişten günümüze ulaşan zengin miraslarıdır. Her yıl düzenlenen deniz festivalleri Karadağ kıyısındaki bu güzel şehre çekicilik kazandırmaktadır. 3 ayrı kapıdan Old Town bölgesine giriş yapılmaktadır.

Kotor’a biz kiraladığımız araç ile Mostar üzerinden gelip 1 gece konaklama planlamıştık . Old town kale içinde konaklama yapmıştık. Tüm gezilecek görülmesi gereken yerlerin bu bölgede olması bizim için bir günü ayırmamız yeterli olduğunu iletebilirim.

Kotor Kalesi’ne çıkıp Adriyatik Denizi’nin en tepeden manzarasını izlemek benim için ayrı bir keyif verdiğini iletebilirim. Kalenin biri ücretli olmak üzere (3 euro ) biri de ücretsiz 2 girişi bulunmaktadır, Yerel halk ve benim gibi biraz araştıranlar ücretsiz girişi kullanmaktalar. Yaklaşık 1 saat yürüyüşten sonra kalenin tepesine ulaşmıştım , yanında götürdüğüm çayım ve meşhur börekleriyle bu eşsiz manzaranın keyfini çıkartarak bir güzel kahvaltımı da yapmıştım . Kotor Kalesi’ne çıkılacak en iyi zamanlar ya güneşin doğduğu an ya da güneşin battığı an olduğunu iletebilirim . Sıcaktan dolayı yukarı çıkmak çok daha yorucu olmaktadır.

Kotor Fotoğraf Galerisi

 

Karadağ Montenegro

Zabjlak ve Durmitor Ulusal Parkı, Karadağ (Montenegro)

Zabljak, Balkanlar’ın en yüksek olduğu Karadağ’ın küçük bir dağ şehridir . 1456 m rakımlı bulunmakta olup Durmitor’un muazzam dağının tam ortasında ve Durmitor Milli Parkı’nın ortasında yer almaktadır. Durmitor Ulusal Parkı ise 390 kilometre kare ile Karadağ’ın en geniş ulusal parkı olup, yaz-kış pek çok kişinin ziyaret ettiği harika bir doğal parktır. Durmitor’da kış aylarında kayak, yaz aylarında ise trekking, hiking, rafting, kanyon yürüyüşü ve bisiklet gibi pek çok spor yapılabilir.

Yüksekliği 2.500 m’lere kadar uzanan bu bölge kuzeyinde Tara Kanyonu, batısında Piva Kanyonu ve güneyinde Komarnica Kanyonu ile çevrilmiştir. 2.000mt’nin üzerinde yaklaşık 50 zirvesi ile dağcılık sporu için ideal parkurlara sahiptir. Ayrıca bölge 18 tane buzul gölü de bulunmaktadır.

Zabjlak bölgesinde yer alan Tara Kanyonu ise 82 km uzunluğu ve 1,300 metre derinliği ile Amerika’da bulunan Grand Canyon‘dan sonra dünyanın en büyük ikinci , avrupanın birinci nehir kanyonudur .

1977 yılından beri UNESCO Dünya Mirası alanı olan Tara Kanyonu aynı zamanda Durmitor Milli Parkı dahilinde koruma altında tutulmaktadır. Kanyon boyunca akan Tara Nehri özellikle rengi dolayısıyla muazzam bir güzelliğe sahiptir. Bisikletçi ve doğa yürüyüşçüleri tarafından gezegenimizde yer alan 25 Dünya mirası alanından biri olarak kabul görmekte olup nehrin suyu o kadar berrak ve temiz ki suyunu rahatlıkla içilebilmektedir.

Zabljak kış turizmi için ideal bir yerdir, fakat pek çok turist bu eşsiz şehiri yaz tatili için tercih etmektedir. Her aşamada ortaya çıkan doğal güzellikleri nedeniyle yaz aylarında Zabljak çok sayıda ziyaretçiyi cezbetmektedir. Kentin yakınlarındaki manastırlar ve kiliseler dini turizmin yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır.

Biz Bosna ve Karadağ turunun 2 gününü Zabjlak şehrine ayırmıştık ama benim gibi dağcılık ile uğraşanların kesinlikle daha fazla zaman ayırması gerektiğini düşünüyorum. Bosnadan araç kiraladığımızdan Budva üzerinden Zabjlak şehrine ulaşım sağlamıştık . 180 kmlik mesafeyi sırasıyla Podrorica , Niksic şehirlerinden geçerek yaklaşık 3 saatte tamamlamıştık . Gitmeden önce planlama yaptığımız dolayı ilk günümüzü Blacklake ( karagöl ) ve şehir merkezini gezerek tamamladık . Karagöl şehir merkezine 3 km uzaklıkta Durmitor Milli parkı içerisinde yer almaktadır , araçla parkın girişine gidebileceği gibi bisiklet kiralayıp ya da yüyüyerek yaklaşık 30 dakika dakikada ulaşım sağlayabilirsiniz, Milli parka giriş ücretli 3 eu ödeme yaptıktan sonra, yaklaşık 5-10 dakika yürüyerek karagöle ulaşıyorsunuz . Çevresi yaklaşık 4-5 km civarında , parkurlar düzenli olduğu için kaybolmanız imkansız olduğunu söyleyebilirim. Doğal güzelliğin keyfini çıkartarak yaklaşık 3 saatimizi göl çevresinde yürüyüş yaparak geçirdik . Mayıs ortalarında bulunmamıza rağmen özellikle gece havanın soğuk olduğunu iletebilirim . Kaldığımız hostelde kaloriferlerin yanması bizi çok mutlu etmişti.

Zabjlak’taki ikinci günümüzü çevredeki dağ evleri , küçük kasabalar arasında yürüyüş yaparak , Zabjlak’tan yaklaşık 22 km ileride bulunan Tara köprüsüne gezerek tamamladık . Tara köprüsü tara vadisi üzerinde uzunluğu 360 metre yerden yüksekliği 172 metre olup 1937-1940 yılları arasında inşa edilmiş.
Karadağ’da en çok ziyaret edilen cazibe merkezlerinden olan köprü doğa ile iç içe yer almaktadır. Köprü ile paralel olarak oluşturulan Zipline platformu ile de adrenalin tutkunlarına keyifli zamanlar yaşatmaktadır, biz sıra olduğu için ve zamanımız kısıtlı olduğundan dolayı bu heyecanı yaşayamadık. Köprünün yakınında eşsiz manzaranın keyfini çıkarabileceğiniz restoranlarda bulunmaktadır, Avrupa’daki en büyük araç beton kemer köprüsü olan bu köprü pek çok mimarın ilham kaynağı olmuştur.

AsyaNepal

Swayambhunath Stupa (Maymunlar Tapınağı)

20171113_124953_1024x768Swayambhunath Stupa (Maymunlar Tapınağı)

Kathmandu‘da kentine hakim bir tepede, görkemli ve gösterişli bir tapınak olan tapınak Swayambhunath Stupa Bouddhanath Tapınağı’dan sonra Nepal’deki en büyük Budist Tapınağı. M.Ö 5.yüzyılda yapımına başlandığı bilinen Maymunlar Tapınağı zamanla hem Hindular hem de Budistler tarafından inşaası tamamlanmıştır. Bundan dolayı Hindular da ibadet için bu tapınağa ziyarette bulunmakta. Budistler ülkede azınlık olsa da iki din mensupları barış içinde yaşıyorlar.

Dünyaca ünlü ve kocaman Budist Tapınağı olan Maymunlar Tapınağı Kutsal maymunların da yaşadığı yer aynı zamanda. Bir anda etrafınızda koşan , zıplayan ,tırmanan maymun sürüsünü görmek herzaman mümkün .Geldikleri gibi bir anda kayboluveriyorlar. Elinizde yiyecek varsa bir anda almak için saldırıya da geçebiliyorlar.

Tapınak Kathmandu’nun yüksek bir tepesine kurulmuştur. Thamel bölgesi yaklaşık 40 dk yürüme mesafesinde . İki girişi var. Bir tanesi 365 basamaklı merdivenin tırmanıldığı giriş diğeri de arabayla çıkılan giriştir. Tabi ki ben merdivenli girişi tercih etmiştim. Günahlarınızdan arınmak isterseniz , yüzyıllar görmüş geçirmiş basamaklar sizi beklemekte. Merdivenlerden sonraki alanda Budist manastırla beraber restoranlar, oteller, alışveriş yerleri bulunmaktadır.

Alanın merkezinde Budizm simgesi Stupa yer almakta. Stupa’nın beyaz kubbesi toprak, hava, su ve ateşle dünyayı temsil sembolize ediyor. Üstündeki Buda sembolü dört tarafındaki gözleriyle dünyayı izliyor. Alnındaki üçüncü göz içe bakıyor. Burnun yerindeki şekil tek olmayı sembolize ediyor. Üstünde yükselen halkalarda bilginin 13 düzeyini ve Nirvana’ya ulaşmak için geçilmesi gereken 13 aşamayı simgelemekte. Nirvana’da Stupa’nın tepesindeki şemsiye ile simgelenmiş.

Hediyelik eşyalarıyla ve maymunlarıyla ilginç bir tapınak Swayambhunath Stupa. Yerel halk turistlere aldırış etmeden ibadetlerini yapmakta. Bu tapınakta Kathmandu şehrinin manzarasını da yukarıdan seyretme fırsatı bulmuştum. Toz bulutu olan kenti panoramik bu tapınakta izleme fırsatım olmuştu.

Swayambhunath Stupa (Maymunlar Tapınağı) Foto Galeri

Kathmandu

Katmandu, Nepal

20171113_133631_1024x768Katmandu, Nepal

Katmandu, güzel ve güler yüzlü insanların ülkesi Nepal cumhuriyetinin başkenti ve en büyük şehridir. 1.500.000 nüfuslu Katmandu’da UNESCO tarafından koruma altına alınan çok sayıda Budist ve Hindu tapınağı bulunmaktadır. Muhteşem doğası, binlerce yıldır ayakta kalmış tarihi bir başkent olan Katmandu’da gezilecek yerler bakımından birçok yer bulunmakta . Binlerce yıllık tarihi ile kalabalık toz bulutu olan şehir , güler yüzlü insanları ile turistleri mutlu etmekte.

Başkent Katmandu’ya Türkiye’den direkt uçuşlar olduğu gibi aktarmalı uçuşlar bulabilmek mümkün. Ben Doha aktarmalı olarak Katar Hava Yolları’yla uçmuştum. İki uçuş yaklaşık 9 saat sürmüştü ama Doha’da yaklaşık 12 saat kadar aktarma uçağımı beklemiştim. Şehir içi ulaşımda taksi , bisikletli tuk tuk kullanılabilir. Özellikle taksi fiyatları inanılmaz değişken, turist olduğunuzu görünce 500 rupilik yere 1000 rupilik ( 10$ ) fiyat söyleyebiliyorlar. Pazarlık yaparak genelde yarı fiyatına anlaştım. Yerel otobüsleri ise çok ucuz ama tıka basa insan dolu görünce kullanmadım. Şehirler arası otobüsler genelde Thamel caddesinin arkasından her sabah 06:00 – 07:00 saatleri arasında hareket etmekte. 200 kilometrelik yolu yaklaşık 9-10 saat sürdüğünü bildiğimden ve zamanımın az olmasından dolayı şehir dışına çıkmadım . Katmandu’dan aynı zamanda Hindistan’ın başkenti Delhi’ye de araç bulunmakta.

Ülkenin başlıca lezzeti mantıya benzer bir tat olan Momo diyebilirim. İçinde patates ve çeşitli sebzeler bulunmakta, mantı şeklinde servis edilebildiği gibi kızartılarak sos ile birlikte de servis ediliyor. Diğer meşhur yemekleri ise Nepali Thali. Bir tepsi içinde bir çok sos ile servis edilen pirinçten oluşan yemek tam bir köri soslu lezzet. Bol baharatlı ve köri soslu Dal Bhat diğer lezzetlerin başında geliyor. İçme suyu kapalı olarak tüketmek gerekiyor, zira musluk sularına kanalizasyon suyu bile karışmakta.

Katmandu konaklama konusunda çok fazla seçenek bulabileceğiniz bir yer. Thamel caddesi üzerinde ve etrafında yüzlerce hostel bulabilirsiniz. Ben konaklamamı hem otel hem hostelde yaptım. Hostellerin benim kaldığım hotele göre daha temiz ve fiyat olarak uygun olduğunu iletebilirim.

Nepal pahalı diyebilirim, özellikle turist gördüklerinde fiyatlar 2 katı. Turistik yerlerde girdiğiniz meydan ve tapınağa 1.000 Rupi yaklaşık 40 TL ödeyerek biletinizi alıyorsunuz.Yerli halka 10/1 fiyatında ama o parayı vereni de görmedim gezdiğim yerlerde .Yeme içmenin bir Asya ülkesi olarak uygun olmadığını söyleyebilirim. Thamel caddesi etrafında bulunan Outdoor ürün mağazalarından ünlü markaların taklit ürünlerinden ucuza alınabilmekte. Ünlü tanınmış markaların mağazalarında fiyatlar ise Türkiye aynı. Katmandu’dan kalkan küçük uçaklarla Everest’i görmek mümkün. Yaklaşık 40 dk süren uçuş için gidiş dönüş 335 $ ödenmekte.

Bana gelincede Everest Basekamp planımın öncesinde ve sonrasında 1 hafta boyunca Kathmandu’yu fazlaca keşfettim diyebilirim. Uzun bir Katar aktarmalı yolculuğundan sonra Katmandu’ya ulaşmıştım. Gelmeden önce karşılaşacağım durumlara hazırlıklı olduğum için havalimanında karşılaştıklarıma fazla dert etmedim. Havalimaninda 30 gün yerine 15 gün vize vermelerine sonradan uzatabileceğimi bildiğimden kaos ortamından hemen kaçmak adına sesimi bile çıkarmadım. (Uzatabileceğimi bilmem sonrasında 50 $ fazladan vize için ödememe sebep oldu maalesef.) Havalimanı çıkışında yağmur sürprizi ile karşılaşmıştım. Havalimanı çıkışındaki trafik kaosunu görünce de yürüme mesafe düşündüğüm otelime , trafik karmaşından kaçmak adına ara sokaklara yönelerek yoluma devam etmiştim. Yağmurun git gide şiddetini artırması daracık sokakları küçük göller haline getirmiş, patlayan kanalizasyonlar , kedi büyüklüğünde farelerle tanışmama vesile olmuştu. Sokak lambalarının olmadığı sokaklarda insanların garip garip bakışlarını görünce otelime sağanak yağmura aldırış etmeden sırtımdaki 20 kg çantamla koşarcasına yürümüştüm. Otelimi özellikle hava limanına yakın bir bölgede , iyi olabileceğini düşünerek tercih etmiştim. Otel görevlisi genç arkadaşın boş odayı tutturması 3 denemesinde gerçekleşmişti. Kimi oda doluydu , kimi odada yatak çarşaf dağınık olarak duruyordu. Yorgunluktan bir an önce duşumu yatıp dinlenmek istiyordum. Tabii duştan akan çamurlu suyu gördükten sonra duş almaktan da vazgeçmiştim. Odanın temizliği bile doğru düzgün yapılmamış kendim temizlemek durumunda kaldım. Kirli çarşafları yastığı görünce de yanımda uyku tulumu götürmenin ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlamıştım. Tam kapanmayan penceremden dışarıdan gelen yoğun sese aldırış etmeden mışıl mışıl uyuya kaldım. Sabah saat 5-6 gibi otelin ana yol ve pazar alanında olmasından dolayı, insan ve trafik sesinden güneşin doğmasıyla erkenden uyanmıştım.

Kahvaltımı otelde yapacaktım. Kahvaltı salonunda mutfağı görünce kafamda “acaba ne yiyeceğim?” gibilerinden düşünmeye başlamıştım. Sipariş verdiğim omlet ve çay önüme gelince de bir parça tadına bakmakla kahvaltımı yapamadım. Allah’tan annemin yolluk olarak yaptığı poğaçalar vardı. Gece poşetin ağzını açık olarak unuttuğumdan dolayı karıncalar istila etse de ne olduğu belli olmayan omletten kat kat lezzetliydi.

İlk günümde otelden adım atar atmaz soldan akan trafiğe alışmanın zor olacağını hissetmiştim . Sabah çok erken olmasına rağmen sokaklar caddeler çok kalabalıktı. Binlerce insan koşturmaca içindeydi. Yolların neredeyse tamamı toz bulutu içerisinde , araçların korna sesiyle çınlıyordu. Gideceğim yerlere kenti keşfetmek adına taksi yerine yürümeyi tercih ettim. Yol boyunca alışık olmadığım manzaralar ile karşılaşıyordum. Halkın neredeyse tamamı yollardaki toz yüzünden toz maskesi kullanmakta, yerlere tükürmekteydi. İlk başta maske ile dolaşanları yadırgıyordum ama zamanla ben de yanımda sürekli taşıdığım buff ile yüzümü kapatmaya alışır olmuştum.

İlk günümde turizm ofisinde izin belgelerini, Lukla’ya uçak bileti gibi işlerimi hallederek geçirdim. Basecamp dönüşü fazlaca zamanım olacağı için doyasıya geldiğimde gezecektim.

Katmandu, Nepal Foto Galeri